İslam Dünyasını Hilalsizleştirme Projesi
Simgelerin önemli olduğunu düşünürüm ve bu bağlamda bana ilginç gelen olaylardan biri de Mısır bayrağından "Ay ve yıldızın" aşama aşama atılması konusudur. Başka bir söylemle İslam dünyasının önemli bir devletinin bayrağından İslam’ın simgesi olan hilalin atılma aşamaları da diyebiliriz. Bu yazımızda bu konuyu ele alacağız. Önce şunu belirteyim, Hilalin söz konusu bayraktan atılma süreci, asla masum bir "Uluslaşma çabası" değildi. Yani, Osmanlı Devleti bunlara zulmetti de özgür kalmaları için ona ait bütün simgelerden kendilerini arındırdılar gibi bir yaklaşım da asla gerçekçi değildir. Çünkü bu süreç ulusal bir tepki değil, emperyalistlerin bu önemli ülkeyi dizayn etme çabası ve planı idi.

Mısır, bütün Arap dünyası için bir rol model olsun istiyorlardı. Zaten yeterli sayıda ve gönüllü yerli işbirlikçi de vardı. Bayraklarındaki son simge "Selahattin Kartalı" dır. Ama ne tesadüf Pagan Mısır'ın "Horus"una ne kadar da benziyor bu kartal… Neyse Kartal ile Horus benzerliğini, kartalın başka Ortadoğu ülkelerinin devlet armalarında da olmasından dolayı bir tarafa bırakalım.
Peki, aslında ne oldu? Evet ülkenizin tarihini, bölgenizin ve hatta dünyanın tarihiyle eş zamanlı öğrenmezseniz gerçeği göremezsiniz. Bugün genelde dünyada, özelde de Ortadoğu’da yaşanan sıkıntıların temelinde vahşi kapitalizmin olduğunu hepimiz biliyoruz. Kapitalizmin en büyük oyunu ise yine bildiğimiz gibi asla değişmeyen böl, parçala ve yönet taktiğidir. Etnisite, din ve mezhep ise bu oyunun en kullanışlı unsurları olagelmiştir
İşte Osmanlı İmparatorluğu, bölgede bu "Vahşi Kapitalizmin" önündeki son büyük engeldi. Çünkü Ortadoğu’yu 400 yıldır barış içinde bir arada tutuyordu. Ortadoğulular da bunun büyük oranda farkındaydı. Osmanlı Devleti asla Türk Irkçılığının bir simgesi değildi, hiç olmadı. Osmanlı çok uluslu bir konfederasyondu ve ümmet kavramını ön planda tutan bir devletti. Osmanlı’da Fetih anlayışı vardı ve bunun Batı’nın sömürge ve koloni kavramlarıyla hiçbir ilgisi yoktu. Osmanlı kontrolü altına aldığı toprakları “Vatan” olarak görürdü. O’nun bu samimi yaklaşımı, Osmanlı’ya dahil olan çoğu milletlerin kendini Osmanlı görmekte hiçbir sakınca görmemesi ile sonuçlanıyordu. Hatta bu yaklaşım kurucu unsur olan Türklere bazen kendisini ötelenmiş hissettiriyordu.
Ortadoğu’da at koşturmak için Batı, Osmanlı’nın mutlaka yıkılması gerektiğini biliyordu ve bunun için her şeyi yaptı. Osmanlı niçin yıkılmalıydı? Başlıca nedenlerden biri, Osmanlı coğrafyasının dünya Petrol rezervinin %55’ine sahip olmasıydı. Ama bu nedenlerden sadece biriydi. Yıkma çabalarının ilk enstrümanı elbette ki “ırkçılık” ve doğal olarak ta ilk hedefi Türkler ve Araplar oldu. Bu virüsü Osmanlı toplumuna yaymak için çalışmalara başladılar.
İlk Arap Milliyetçileri Mısır Hidivi M. Ali Paşa’nın İtalya’ya eğitim amacıyla gönderdiği 23 Mısırlı öğrencidir. Ancak örgütlü Arap ırkçılığı 1875 yılında beş Hristiyan Suriyeli öğrencinin Beyrut Amerikan Üniversitesinde kurdukları gizli teşkilatla başlar. Bu üniversite, Protestan misyonerlerin Ortadoğu’ya atlama tahtası olarak görev yapmıştır. Temel amaç; Araplar’da ulus bilincini kaşımak ve Arapların yaşadığı İslam topraklarını Osmanlı’dan ayırmaktır. Bunun için Osmanlı içindeki Türkçüleri de çok güzel kullanmışlardır. Nasıl ki günümüzde Türk ırkçılığı Kürtçülüğün doğmasına neden oldu ise o dönemdeki Türk ırkçılığı da Arap milliyetçiliğinin hortlamasına neden olmuştur. Yine o tarihlerde “Ali Paşa” Şam Eyaletinde Türkçeyi mecburi dil ilan etti (1864). Buna benzer diğer bazı kararlar Arapçılığın yayılmasına katkı sağladı. Dikkati çeken önemli husus “Arapçılığın” en ateşli savunucularının çoğunlukla “Hristiyan Araplar” olmasıdır. Örneğin,1899-1904 yılları arasında Osmanlı’nın Kudüs Vali yardımcılığını yapan “Hristiyan Arap Necip Azuri" amansız bir ırkçıydı. Bu dönemde çok sayıda entelektüel Hristiyan Arap ırkçısı türedi (Butros Bostani, Cibran Halil Cibran, Mihail Naeyeme gibi).
Bu ırkçı azınlık Arap grubu, 1913’de Paris'te düzenlenen uluslararası bir konferansta “Arap Hilafeti” fikrini ortaya attılar. Konferanstaki Arap kanaat önderleri “Hilafetin Arab'ı olmaz ve biz Osmanlı’dan asla ayrılmayacağız” diye bağırdılar ve bu grubu protesto ettiler. Tarihe dikkat ediniz, yıl 1913. Bakın Arapların gerçek temsilcilerinin" Osmanlı’dan ayrılma gibi bir niyeti o tarihte bile asla yok.
Arapçılığın ilk önemli ismi, Arap Irkçılarının “Milli Kahramanı” ise "Şerif Hüseyindir" (1852-1931). Fakat Şerif Hüseyin’in en büyük destekçisi İngilizler ve Türkçülerdi. Arap Halkı büyük oranda bu ırkçı şarlatana destek olmadı. Ayrıca kendisi ve soyundan gelenler uzun süre İngilizler tarafından kullanıldı (Örneğin Irak'ın ilk kralı Faysal 1). Şerif Hüseyin'in misyonunu anlayan Abdülhamit, onu İstanbul’da zorunlu ikamete tabi tuttu. Fakat İttihat ve Terakki içindeki Türkçüler Şerif Hüseyin’i tekrar Mekke Valisi yaptırmayı başardılar. İttihat ve Terakki'nin muhalefet anlayışı, Osmanlıyı dış politikada ciddi sıkıntılara düşürüyordu.
Şerif Hüseyin, Bugünkü Ürdün Kralı II. Abdullah'ın da büyük dedesidir. Kralın babasının amcası Faysal’ın müthiş bir Yahudi sevgisi vardır. Faysal 3 Mart 1919 tarihli bir yazısında “Yahudi ve Araplar kardeştir. Kurtuluş için beraber hareket etmelidir" demiştir. Başta İngilizler ve Şerif Hüseyin gibi kuklaların eli ve İttihat ve Terakki’nin desteğiyle Araplar Osmanlı’dan ayrılmaya başladılar ve yerlerine sınırları masa başında İngilizler tarafından cetvelle çizilmiş onlarca Arap devletçiği kurduruldu Hepsinin başına da İngilizler tarafından atanan kukla bir kral (vali) geçti. Bu ülkeciklerin başında duruma göre farklı zamanlarda devrilerek diktatörler göreve getirilmiştir. Hepsinin de ortak noktası şuydu; "Osmanlı ve Türk'e açık, İslam’a gizli düşmanlık." Özetle, "Hilal’e düşmanlık".
Irak Kralı Faysal, Mısır Firavunu Cemal Abdünnasır, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Hafız Esad, Baas partisi Kurucusu Mişel Eflak gibi isimler Arap Milliyetçiliğinin en çok bilinen isimleridir. Bunlardan en meşhuru ve öne çıkanı Abdünnasır’dır. Cemal Abdünnasır, Arap dünyasındaki en karizmatik ve etkili liderlerden biriydi. Araplar için ve Mısır için olumlu işler yaptığı sanılır, ama durum tam olarak öyle değildir.
Bayrağın hikayesine dönecek olursak; Mısır'a 19. yüzyılın başlarından itibaren hâkim olan ve iktidardan 1952'deki Hür Subaylar Darbesi ile uzaklaştırılan Kavalalı Mehmed Ali Paşa Hanedanı'nın Mısırlı yahut Arap olmakla alâkası yoktu. Bir ihtimal Arnavut, belki de Gümüşhaneli idiler, saraylarında Arapça yerine Türkçe yahut Fransızca konuşulurdu. Fakat, Mısır'ı Mısır yapan da bu aile idi! Kahire, entelektüellik ve modernlik bakımından o zamanların İstanbul'undan çok daha ileriye gitmişti. Mısır'da nüfusun fazlalığı ve toprakların adaletsiz dağılması yüzünden fakirlik ana sorundu. Araplar ve İsrail arasında 1948 savaşından sonra birçok ülkede olduğu gibi Mısır'da da halkın yönetime güveni ve saygısı kalmadı. Ülkedeki ciddi fakirlik sorunu da bunlara eklenince, bu fırsatı iyi değerlendiren Mısır ordusu 1952 yılında bir darbeyle Kralı devirdi ve yönetime el koydu. İlk işlerinden biri Mısır bayrağını değiştirmek oldu. Bayrak hemen Arap milliyetçiliğinin renklerine büründü, kartal(!) eklendi ve ay ve hilal iyice küçültüldü. Bu yeni bayrak ancak 6 sene kullanıldı, 1958’de Mısır ve Suriye birleşince bayrak yeniden tasarlandı. Hilal tamamen atıldı ve iki yıldız kaldı. Mısır ve Suriye 1971 de ayrılınca, yeni Mısır bayrağından yıldız da atıldı. Bayrak 1984 de bugünkü son halini aldı. Ayrıca Mısır ordusu o gün bugündür yönetimde hakimdir. Şu anda Mısır tam da tasarlanan şekliyle olduğu gibi ekonomik güç olarak değil ama manevi ve kültürel bir güç olarak Arap dünyasını etkilemekte ve maalesef olumsuz bir şekilde yönlendirilmektedir. Net olarak ve maalesef Mısır “Hilalsizleştirme projesinin” amiral gemisidir. Mısır'ı hilale döndürmek isteyen Muhammed Mursi'nin ve ekibinin başına gelenler bu gerçeğin adeta ispatıdır.
Osmanlı'dan kurtulma adına Arap ırkçılığına alet edilenler, ülkelerinin geleceğini, yer altı ve yer üstü kaynaklarını batılılara peşkeş çekmişlerdir. Ayrıca bir süper gücün eyaleti, ortağı olmak yerine Batı’nın kuklaları olmuşlardır. Kim ne derse desin, Osmanlı 1900 lü yılların başında hala süper bir güçtü ve Arapların önemli bir kısmı bu harekete dahil olmasa da "Organize küçük, dağınık büyüğü yener" gerçeği nedeniyle yine de Osmanlı’yı esas çökerten unsur bu hilalsizleştirme ve ulusçuluk hareketleri olmuştur. “Araplar Osmanlı’ya ihanet etti” denilen olay aslında budur. Yani İngilizler ve içimizdeki İngilizler tarafından desteklenen Organize azınlık bir faşist güruhun çabaları.
İşte üretilen bu ırkçı kafalar İslam’ın da simgesi olan “Hilali” Müslüman Arap Ülkelerin bayraklardan atmayı başarmıştır (Cezayir hariç). Hilali atanlar sadece Osmanlı’ya düşman değildi, aslında İslam ile olan mesafelerini de göstermişlerdi. İslam onlar için en fazla Arapların kültürel bir unsurudur. Ümmet diye bir şeye inanmazlar. Çünkü İslam sadece Arap’ın dinidir. Oysa onlarda biliyorlardı ki hilal bir semboldü… Hem de çok önemli bir sembol…
Emperyalistler, Osmanlı’nın yıkılma döneminde “ırkçılığı” empoze ederek geldikleri coğrafyaya, yakın zamanda tasarımlarını güncellemek için “Arap baharı” sloganıyla geldiler, o dönem bizdeki en iyi dostları “İttihat ve terakkiydi”, Şimdi de Ülkemizde İttihat ve Terakki'nin bu misyonunu üstlenen partiler yok değildir. Öte yandan, Müslümanlar "Hilali" bayraklarından çıkarırken, "HAÇ" Batı'daki devletlerin bayraklarında ya da Devlet armalarında yerini sağlam bir şekilde alıyordu. Bizde Halifeliği kaldırtıp, kendileri Papanın etrafında saf tutuyorlar.
Arap dünyasında acı itiraflar da gelmiyor değildir ve belki de en üst perdeden ilk acı itiraf Ürdün'ün ilk kralı I. Abdullah tarafından dillendirilmişti. Demişti ki I. Abdullah; “Ortadoğu'nun bu hale geleceğini bilseydik, Osmanlı’ya asla isyan etmezdik". Öte yandan, Mısır Eski Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır, "Dedem sürekli Türklere beddua ederdi" diyerek nasıl bir psikolojik alt yapıya sahip olduğunu dile getirmiştir. Dedesi Fransız’a, İngiliz’e, İtalyan’a değil “Türklere küfredermiş”. Bakar mısınız kafaya?
Tekrar edelim bu en az 150 yıllık Proje, Abdünnasır dahil ondan önce ve ondan sonraki tüm Arap Milliyetçilerinin desteklenmesi projesidir. Masum bir uluslaşma çabası değildir. Bunun tohumları yavaş yavaş atılmıştır. Mesela "Binbir Gece Masalları", Arapların Türk aleyhtarlığının manifestosu gibidir. İlk kez 1835 yılında Kahire'de derlenmiştir. Ömer A. Faruk “The Arab Genius in Science and Philosophy” adlı 1954 tarihli yapıtında; (Çoğu Irkçı Arap yazar çizeri de böyle düşünür), İslam uygarlığı, İslam bilimi, kültürü ve gelişmesi diye ne varsa her şeyin sadece Arap zekâsının ve dehasının ürünü olduğunu ileri sürdü. Hasan İbrahim Hasan, 1935-1946 yılları içerisinde üç cilt halinde Kahire'de yayımladığı “Tarih al-İslâm al siyâsî va'l-dini va'l-takafi va'l-ictimaî” kitabında, "İslam Uygarlığını yok eden Türklerdir. Araplar Türkler yüzünden geri kalmıştır" tezini dillendirmiştir. Yirminci yüzyılda Batı'yı Arap lehine Taha Hüseyin kadar etkilemiş bir başka yazar bulmak güçtür. O da Arap ülkelerinin ilkelliklerinin nedenlerini tek bir noktada topladı: Türkler! Taha Hüseyin nereli? Tabi ki, MISIRLI.
Hem yönetimi hem de halkı hilalsizleştirme çabası, orduda, sanatta, tarihte, edebiyatta, güncel ilişkilerde sinsice devam edegelmiştir. Müzikte dünyasında bile örneğin Ümmü Gülsüm bu amaçla kullanılmıştır. Söylemimdeki hilalsizleşirme, Türkleri de ötekileştirme anlamını da kapsamaktadır. Bunu bir daha belirteyim.
Bazıları; "Onları da anlamak lazım, yüzyıllarca Osmanlı da sömürgeyi yaşadılar" diyorlar. Osmanlı’da Sömürge anlayışı olmadığını, topraklarına kattıkları her yeri "vatan" olarak gördüklerini, Kahire’nin, Osmanlı için İstanbul’dan bir farkı olmadığını yukarıda belirtmiştim.
Hepimiz yüz yıldır Osmanlı'dan özgürleşmiş Arap Dünyası'nın halini ibretle izliyoruz.
Irkçı Araplar ki sayıları az değildir, hilasizleştirme sürecini hızlandıran bir başka özellikleri İslam'ın kendi dinleri olduğunu düşünmeleridir. Biraz Yahudilere benzerler bu bakımdan. Oysa hilal evrensel simgedir işlerine gelmez ve en çok da Türkleri çağrıştırır onlara. Bu nedenle diğer Müslüman milletleri, örneğin Türkleri pek de Müslüman saymazlar. Peki; "Irkçılık" sadece Arap’ta mı kötüdür? Elbette hayır. Irkçılık hem İslam aleminin hem de tüm insanlığın baş belasıdır. Hz. Muhammed, Veda Hutbesinin son bölümünde ırkçılığın ne kadar tehlikeli olduğunu vurgulayarak, ırkçılığı ayaklarının altına almıştır. İşte konumuz olan hilal, O’nun getirdiği dinin sembolü olmuştur. Bayraklardan “hilalin” atılma amacının ne olduğu da bu açıdan bakılınca aşikardır.
Sonuç olarak “hilal bilincini” tüm İslam topraklarında egemen kılmak her Müslümanın birinci vazifesidir. İslam aleminin iki temel unsuru olan Türk ve Araplar arasında atılan fitne tohumlarını ortadan kaldırmak bunun ilk koşulu gibi görünmektedir. Bu tohumlar, Batının bir ürünü olan “faşizm” torbasından atılmıştır. Irkçılık Müslüman dünyadaki en büyük urdur. Ümmetin baş belasıdır. Batı bu uru 100 yılda büyütmüş ve İslam Ümmetini parça parça etmiştir. Bu habis uru bu topraklardan atmanın tek yolu İslam kardeşliğidir. Şu anda maalesef Müslüman dünyada böyle bir bilinç asla yoktur ve üzerine adeta ölü toprağı serpilmiştir.
Bu bilinç ancak aklı kullanma, bilimi önceleme, tarih bilinci oluşturma, yapay-mezhebi farklılıkları kenara koyarak birlik olma ve çok çalışma/üretme ekseninde oluşur. Cahiliye kılık değiştirerek Müslümanlara musallat olmuştur. Müslümanlar yukarıda belirtilen yolla bilinçlenmedikçe cahiliyenin kölesi olmaya devam edeceklerdir.
DR. TOLGA TANOLCAY
Kaynaklar
Gökhan Bozbaş, 2016. Ortadoğu’da Bölgesel Milliyetçilikler: Mısır Örneği, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 18 (31): 108-113, 2016
Durmuş Akalın, Abdülhamid döneminde Osmanlı-Mısır sınır tartışmaları ve Hafir kasabası. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi (Journal of Modern Turkish History Studies) xıv/28 (2014-bahar/spring), ss.45-80.
Süleyman Kızıltoprak, 2010. Mısır da İngiliz İşgali, Osmanlı’nın Diplomasi Savaşı (1882-1887). Tarih vakfı, Yurt Yayınları.
Doç. Dr. Öğ. Kd. Alb. Mehmet KOCAOGLU*KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA İsyanı
Arda Baş, ATATÜRK DÖNEMİ TÜRKİYE-MISIR İLİŞKİLERİ VE GÜNÜMÜZE ETKİLERİ
Mısır’ın Ekonomik ve Siyasal Yapısı. Rapor.
M. İslamoğlu, Tarih Yazıları.
Recep Bozdemir, Arap İsyanı (1916-1918). Mülkiye, Cilt XXXV, sayı 272
İsmail Köse, İngiltere’nin Arap İsyanı Tertibi (1914-1918): İsyanın Cumhuriyet Dönemi Hükümet Programlarındaki Dış Politika Yansımaları.
Deniz Doğru, I. Dünya Harbi Sırasında Şerif Hüseyin’in Siyasi Faaliyetleri.
Wikipedia, Mısır Bayrakları.
Tarih: 24-02-2025